Kurucunun Kızı / Amy Engel

18 Aralık 2015 Cuma

Kitabın Adı: Kurucunun Kızı
Özgün Adı: The Book of Ivy
Yazarı: Amy Engel
Türü: Genç Yetişkin, Aşk, Dram, Distopya, Roman
Goodreads Puanı: 4,24
Sayfa Sayısı: 270
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Basım Yılı: Engel, 2014
                    Yabancı, 2015
Çevirmen: Merve Özcan

Arka Kapak Yazısı:
Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer'lar ve Westfall'lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 
Bu yıl benim sıram gelmişti. Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan'ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım… 
Bu ara okuduğum kitapların çoğu beni hayal kırıklığına uğratıyor maalesef. Yapılan iyi yorumları görüp gaza geliyorum ve okuyup beğenmeyince kendimi gerçekten kötü hissediyorum. Eskiden sadece sevdiğim türleri okurdum ve diğer kitaplara çoğu zaman bakmazdım bile, bu konuda pek açık fikirli değilim sanırım. Ama blog ve bookstagramı açtığımdan beri aklımı çelen tanıtımları, yapılan güzel yorumları, havada uçuşan goodreads puanlarını gördükçe neden ben de farklı türlere şans vermiyorum dedim ama pişman oldum. Eskiden yaptığım şey daha iyiymiş, sanırım yine o yolda devam edeceğim.
Biraz da olsa sinirimi boşalttıktan sonra kitaba geçebilirim artık. Kurucunun Kızı çıktığından beri herkes okudu, bayıldı; o kadar çok konuşuldu ki habersiz kalmam imkansızdı. Hele bir de distopya (!) olduğunu öğrenince hiç kayıtsız kalamadım ve ilk fırsatta kitabı edindim. Hatta devam kitabının da çıkacağını öğrenince bitirdiğimde çok beklememek için okumadım bile, okumak için ikinci kitabın çıkmasını bekledim. Şimdi hiç okumasam da olurmuş diyorum.
Kitap, büyük bir nükleer savaştan sonra, eskiden Amerika olarak bilinen topraklarda yer alan Westfall adındaki bir toplulukta geçiyor. Savaş yüzünden nüfusun hatırı sayılır bir kısmı yitirilmiş ve sağ kalanlar savaştan öncekinden daha ağır şartlarda yaşıyorlar. Elektrik, su, yemek gibi birincil ihtiyaçların kıtlığından başka baskıcı bir yönetimle yönetilen insanların kişisel özgürlüklerinin kalmadığı, demokrasi olmadan babadan oğula geçen bir başkanlık sistemin işlediği, 16 yaşına gelen kız ve oğlanların bir eşleştirme sistemiyle birbirleriyle evlenmeye zorlandığı ve kadınların toplumdaki yerinin sadece çocuk doğurup onlara bakmak, yemek yapmak gibi işlerden ibaret olduğu bir toplum bu. Ana karakterlerimiz Bishop ve Ivy de birbirleriyle evlendirilen gençlerden ikisi ama onların evlilikleri diğerlerinden farklı. Bishop başkanın oğlu olan bir Lattimer, Ivy ise kurucunun kızı olan bir Westfall. Başkanlığı elinde tutan Lattimer ailesiyle savaştan sonra sağ kalan insanları bir araya toplayan, bu nedenle başkanın onların olması gerektiğini savunan kurucu Westfall ailesi arasındaki gerginliğin bitmesi ve barışın sağlanması için yapılan evliliklerinin Ivy ve ailesi açısından amacı barıştan çok farklı: başkanı ve oğlu Bishop'ı öldürüp başa geçmek.
Kurucunun Kızı, konusu distopya olsa da bence bunda epey eksiği olan bir aşk hikayesi. Hatta bence distopyadan çok bir aşk hikayesi. Kitap boyunca Ivy ve Bishop'ın evlendikten sonraki yaşamlarını ve gelişen olaylarla birlikte birbirlerine nasıl aşık olduklarını Ivy'nin bakış açısından okuyoruz. Ben en büyük hayal kırıklığına bu noktada uğradım. Distopya, hatta içinde biraz aşk olduğunu bildiğim bir distopya okuyacağımı düşünürken birden kendimi aşık olduğu çocukla ailesinin istekleri arasında sürekli gidip gelen 16 yaşında ergen bir kızın kafasının içinde buldum. Tempo pek düşmese de çoğu zaman sıkılmamın nedeni buydu. Ivy'yi bazı noktalarda anlasam da bence genellikle sıkıcı ve sinir bozucuydu, yaptığı çoğu şeyi neden yaptığına hiçbir anlam veremedim. Yazar heyecan katmak için fazla zorlamış, ama becerememiş ve o nedenle tutuk kalmış gibi geldi bana. Ivy'yi sevemedim. Bishop ise Ivy'nin aksine fazla mükemmeldi. Hatta gereksiz derecede fazla mükemmeldi bence, 18 yaşında olmasına rağmen 35 yaşında bir adamı okuyormuş gibi hissettim. Ben çok mükemmel karakterleri sevmiyorum, pek insan gibi gelmiyorlar bana. Bishop kitap boyunca Ivy'ye karşı çok anlayışlı, çok sevecen, çok verici, çok iyi davrandı ama bu çokluklar gerçekçilikten uzaktı. Bir iki hatasını görsem, bu çocuk neden böyle yaptı şimdi desem çok daha iyi olabilirdi, ama onun yaptığı her şey fazla doğruydu. Bishop'ı da bu mükemmelliği nedeniyle sevemedim. Diğer karakterler daha da beterdi. Ivy'nin babasını ve özellikle ablasını tüm kitapların en nefret edilen karakterleri arasına rahatlıkla dahil edebilirim, o kadar sinir oldum. Bishop'ın ailesi de onlar kadar olmasalar da pek iyi sayılmazlardı. Hatta düşününce kitap boyunca sevdiğim tek karakter Victoria oldu sanırım.
Karakterlerden ziyade, kitabın distopik kurgusundaki eksiklikler benim asıl takıldığım noktalardı. Yukarıda saydığım tüm olumsuz yaşam koşullarının aksine, yönetim diğer distopya kitaplarında olduğu kadar acımaz değildi kesinlikle. Ki acımasızlık ve ölümün distopyanın en önemli iki unsuru olduğu düşünüldüğünde, bu pek uygun değildi. Ben diğer distopyalardaki gibi her unsurun bütün ayrıntılarıyla verilmesini isterdim, ama buna da çok değinilmemişti. Sonra geçmişle ilgili yaşananlar da çok askıda kalmıştı bence. Mesela, topluluk ilk kurulduğunda neler yaşandı? Tamam biraz bahsedildi ama, işler o noktaya nasıl geldi? Sınırı çizen çitin dışarısında kimse ne olduğu merak edip de dışarı çıkmadı mı? Ve en çok merak ettiğim konu, neden o kadar büyük bir savaş yaşandı? Kimler arasında yaşandı, sonrasında diğer devletlere ne oldu? Dünyanın geri kalanına ne oldu? İşte bu sorular kafamda dönüp dururken bir baktım kitabın sonuna gelmişim, hiçbir soruma cevap bulamamışım, bir de o saçma sonu (bence gerçekten saçmaydı ve tahmin edilebilirdi, neden insanlar sonuna o kadar şaşkın tepkiler verdiler gerçekten anlamadım) okurken daha da sinir olmuşum. Kitabı elimden nasıl fırlatıp atmadım bilmiyorum.
Son olarak, kitabın çevirisi de pek iyi değil, orta karardı bence. Düşük cümleler fazlaydı ve anlatım basitti, yazarın dilinin basit olduğunu sanıyorum ama çeviri hataları da gözümü tırmaladı. 
Tüm bu yazdıklarıma bakınca, kitaba neden daha düşük puan vermedim diye sordum kendime. Sanırım kitabın her ne kadar az ve eksik de olsa distopik ögeler barındırmasını, kaliteli ciltli baskısını ve uygun fiyatını sevdim. Ama bunlar dışında bana bir şey katan ya da okumaktan zevk aldığım bir kitap olmadı Kurucunun Kızı. Bence bunun en önemli etkeni de yaş, 15-16 yaşındaki okurların çok severek okuyacağına eminim. Benim gibi yaşı daha büyük olan ve bunlardan çok daha iyi kitaplar okuyanların da dişinin kovuğunu dolduracağını sanmıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS