Tutunamayanlar / Oğuz Atay

3 Kasım 2015 Salı

1970 TRT Roman Ödülü
Kitabın Adı: Tutunamayanlar
Yazarı: Oğuz Atay
Türü: Dram, Roman, Türk Edebiyatı
Goodreads Puanı: 4,60
Sayfa Sayısı: 724
Yayınevi: İletişim Yayınları
Basım Yılı: 1970

Arka Kapak Yazısı: 
'Tutunamayanlar', Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Berna Moran, Oğuz Atay'ın bu ilk romanını "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak niteler. Moran'a göre "Oğuz Atay'ın mizah gücü ve duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır." Küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay, "saldırısı tutunanların anlamayacağı, reddedeceği türden bir romanla yapar."
Türk Edebiyatında büyük bir yenilik, bir devrim olarak kabul edilen bir kitapta bugün sıra. Çoğu okurun merak edip okuduğu, okumayanların mutlaka bir yerden duyduğu, kitaptan alıntıların sanal alemde havada uçuştuğu, Olric Olric diye dilden dile dolaşan, kısacası son yıllarda çok meşhur olan bir kitapta. Üstadın büyük eserini yorumlamak benim haddime değil elbette ama yine de kitap hakkındaki fikirlerimi, okurken üstümde yarattığı etkiyi paylaşmak istedim. 
Tutunamayanlar, her ne kadar Turgut Özben'in açısından anlatılsa da, aslında kitabın ana karakteri Selim Işık. Olaylar Selim'in kişiliği ve intiharını anlama üzerine kurulu. Bir iz sürmeyi okuyoruz bütün kitap boyunca. Bu iz sürme de Selim'in intiharından hemen sonra başlıyor. Turgut, üniversiteden arkadaşı olan Selim'in genç yaşında aniden dünyayı kendi isteğiyle terk ettiğini öğrenince çok sarsılıyor ve bir buhran dönemine giriyor. Kafasında sürekli neden ve nasıl soruları dönüyor, üniversitede tanıdığı Selim'i, onunla geçirdiği son zamanları düşünüyor, anlayamayınca onun evine gidip eşyalarını, kitaplarını, eski notlarını karıştırıyor; ama Selim'in intiharı bir türlü kafasında netleşemiyor. Sonra Selim'in annesiyle, arkadaşlarıyla, sevgilisiyle bağlantı kuruyor. Bunların her biri bambaşka bir Selim anlatıyor Turgut'a. Turgut bu anlatılanlarla birlikte aslında Selim'in ne kadar çok farklı yüzü olduğunu, karakterini, bir kalıba sığamadığını, başarılı bir mühendis, genç ve sağlıklı bir adam olmasına rağmen aslında hayata tutunamadığını, yaşamının ne kadar zor olduğunu yavaş yavaş kavrıyor. Ondan sonra da onun için hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Bu anlattıklarımın hiçbirisi spoiler değil, çünkü kitap belirli bir olaydan çok izlenimler, düşünceler, taşlamalar, ayrıntılar, ruhsal çözümlemeler üzerine kurulu. Ya Selim'in, ya Turgut'un kafasının içindeyiz hep. Yani kitapta bir kurgu arıyorsanız, aradığınızı bulamayacaksınız. Ama hayat hakkındaki görüşler, zeka dolu tespitler, toplum ve insan davranışları, Türk insanının zorlu yaşamı, zaten zorlu olan bu yaşamda bir de diğerlerinden farklı olduğu için dışlanan, yalnız kalan, anlaşılmayan, dolayısıyla da kendini bomboş hissedip birine, bir şeye tutunamayanlar hakkında sizi sarsacak bir şeyler okumak istiyorsanız, aradığınız tam da bu kitap. Ama yine de sabırlı olmak gerekiyor. İlgi isteyen, anlaşılmak isteyen, okuması kolay olmayan bir kitap çünkü Tutunamayanlar. Hatta bence daha doğru olan bir tabirle, herkesin okuyabileceği bir kitap değil. Dalıp da hiçbir cümleyi kaçırmamanız, her an pür dikkat kesilmeniz gerekiyor. Düşünce kitabı olduğu için bir cümle bile anlaşılmasa, arada bir kopukluk oluyor; ne almak istediğiniz tadı, ne de kitabın vermek istediğini alabiliyorsunuz. Benim başa dönüp okuduğum yerler çok oldu. Kalın bir kitap olduğu için ve her sayfasında ruhsal çözümleme okuduğunuz için, arada kopup gitmek gayet doğal. Özellikle ilk iki bölüm beni kendine çok bağlayamadı, kitap benim için 250. sayfasından sonra açıldı. Ondan sonra da zaten aktı gitti.

Kitap, yazımında farklı tekniklerin kullanıldığı bir kitap. Devrim denmesi boşuna değil; 600 mısralık şarkılar, bunların uzun açıklamaları, eski Türk kitabeleri tarzında yazılmış bir bölüm, noktalama işaretleri, paragraf başı olmadan yazılmış 70 küsur sayfa, günlük gibi anlatımlar bulunabilir kitapta. Bu nedenle çok yönlü, hatta örnek kitap olarak bile okutulabilecek bir eser bence. Çağının ötesinde bir eser. Kitabın ilk basıldığı tarih olan 1970 yılında ise nasıl bir etki yarattığını düşünemiyorum bile. Anlaşılamamış, fazla zeka örneği gösterilmiş, gereksiz bir kitap gibi çeşitli yorumlar alsa da o zamanlar, değeri şimdi şimdi anlaşılıyor. Yaşarken anlaşılmak isteyen yazara ise bir yararı var mı bunun, sanmıyorum.  Yine de günümüz okuyucularına yararlı olduğu su götürmez bir gerçek bence. Ben kendi adıma, kitabın etkisinden çıkamadım. İlk bölümlerde çok alışamasam da sayfalar ilerledikçe Selim'i kendim gibi hissetmeye, Turgut'un tespitlerinde kendimi bulmaya başladım. Ve aslında benim de ne kadar çok onlar gibi olduğumu anladım. Öyle benimsedim ki onları, Selim'in günlüklerini okurken, Esat, Günseli, Süleyman Kargı Turgut'a Selim'i anlatırken ağlayacak gibi oldum. Keşke benim de bir Olric'im olsaydı dedim. Kalemimi hiç ayırmadım yanımdan, sürekli kaçırmak istemediğim, unutmak istemediğim, geri dönüp dönüp okumak istediğim yerlerin altını çizdim. Altını çizdiğim çoğu cümle aslında benim de günlük hayatımda karşılaştıklarım üzerine düşündüğüm şeylerdi. Bunu fark edince korktum. Ama garip bir haz verdi bana kitap, ve çok şey öğretti. Zaten sorgulayan bir insan olmama rağmen her şeyi daha da çok düşünmeye, daha da çok sorgulamaya başladım. Başka bir taraftan bakmaya başladım insanlara, hayata. Deli gibi Oğuz Atay'ı araştırmaya, kitapları hakkında yapılan yorumları, hatta yazılan makaleleri okumaya başladım. Araştırdıkça ve bir yandan da kitabı okudukça yazara, zekasına, öngörüsüne, hayatı duyumsama şekline hayran kaldım. Anlatım gücüne, samimiyetine hayran kaldım. Bilinç akışı tekniğiyle falan değil, bilinç patlamasıyla yazılmış bir kitaptır Tutunamayanlar, diye bir yorum okumuştum bu araştırmalarımda. Çok doğru. Beyninizde, düşüncenizde, bilincinizde bir patlama yaratıyor bu kitap. Okumadan önce hazırlıklı olmak gerek. 
Meraklısına kısa bir not düşmek istiyorum. Aylak Adam'ı sevdiyseniz, bu kitabı da muhtemelen seversiniz. Çünkü Tutunamayanlar, Oğuz Atay'ın Yusuf Atılgan'dan feyz alarak yazdığı bir kitap. Oğuz Atay Aylak Adam'ı okuduktan sonra kitabı çok seviyor, hayran kalıyor. Hatta Tutunamayanlar ismini de Aylak Adam'da geçen bir kısımdan aldığı söyleniyor:

"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamak gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi özgürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. ..."

Yazarın Atılgan'dan gerçekten etkilendiği bu paragrafla çok net anlaşılıyor bence. Yapıtını ona da göstermek, takdirini kazanmak istiyor sonra. Kitap yayımlanınca bir kopyasını üzerine "İlginize"  diye yazıp imzalayarak Atılgan'ın o dönem yaşadığı Manisa'daki köye gönderiyor. Atılgan kitabı okuyor ve çok beğeniyor, ancak bunu Atay'a bildirme gereği duymuyor. Örnek olarak aldığı yazardan cevap gelmeyince Atay, "Romanımla ilgilenmedi," diyor Atılgan için. Bir hayal kırıklığı oluyor bu olay onun üstünde. Yıllar sonra, Atay öldükten sonra Atılgan onun bu söylediğini öğreniyor ve çok üzülüyor. "O zamanlar bilseydim, ya da Oğuz şimdi hayatta olsaydı, onunla mutlaka iletişime geçer kitabını çok beğendiğimi söylerdim," diyor bir röportajında da. Tabii bunların ne kadarı doğru, ben bilmiyorum. İnternette rastladığım ve sevdiğim iki yazarın arasında geçen bu olaydan etkilendiğim için buraya da eklemek istedim. 
Biraz uzun bir yazı oldu, ama ben kendime engel olamadım, bıraktım, parmaklarım kendileri gidip geldiler klavyenin üzerinde. Buraya kadar zahmet edip okuduysanız, kitap hakkında ne diyeceğimi zaten anlamışsınızdır. Mutlaka okuyun, okutturun.

Kitaptan Alıntılar

"Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu."

"Yalnız bir korku kaldı kuşkuyla karışık;
Sonunda kötü bir şey olur korkusuyla yaşadı
Selim Işık
Her olayı. Eski bir yara izi içinde sızladı, her eğilişinde
İnsanlara. Dünyaya bir daha gelişinde
Çocuk ve korkusuz yaşamak ister sürekli.
Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli."

"Üç çeşit meslek varmış: mühendislik, doktorluk, bir de hukukçuluk. Ben ressam olmak istiyordum. Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi."

"Kitaplara ithaflar yazmak, beğenilen satırların altını çizmek, sayfaların kenarına düşüncelerini yazmak Selim'e, kendini elevermek, insanların ortasında çırılçıplak kalmak gibi geliyordu."

"'Beni ya şımartın, ya kapı dışarı edin!' diye bağırırdı. 'Yarım içtenliğe dayanmam zor benim.'"

"'Kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum Esat Ağabey,' derdi. 'Sanki hepsi benim için yazılmış. Bu kadar insanı birden canlandıramıyorum: hepsini birbirine karıştırıyorum. Gülünç oluyorum.'"

"Bir anlam aramamalı. Anlam kadar insanın hayatını zehir eden bir kavram yoktur."

"Sevmek zor geliyor. Alışmamışım yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazen atlıyorum. Arada boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum."

"İnsanlardan nefret ediyormuş. Hayır, insanları seviyormuş ama, genel anlamda. Bunun dışında kimseye tahammülü yokmuş."

"Bizdeki kitapların çoğu iri harflerle basılıyor Olric. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfler tercih ediyoruz. Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz. Az gelişmiş harfleri seviyoruz. Geniş aralıklı satırlar, sayfanın kenarlarında büyük boşluklar, içimizi serinletiyor."

"Şimdi, bir bakıma başarıya ulaşmış sayılırım başarısızlıkta: yalnız bu yere tek başıma geldim. Hep birlikte tutunamamayı ne kadar isterdim. Herkes ayrı bir dalda kaldı. Tek başına bir tadı olmuyor başarısızlığın."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS