Özgün Adı: Never Fade
Yazarı: Alexandra Bracken
Türü: Bilimkurgu, Distopya, Genç Yetişkin
Goodreads Puanı: 4,36
Sayfa Sayısı: 552
Yayınevi: Parodi Yayınları
Basım Yılı: Bracken, 2013
Parodi, 2015
Çevirmen: Handan Sağlanmak Arlı
Arka Kapak Yazısı:
Kabullen, uyum sağla, harekete geç. Turuncu… lider… roo… Herkes farklı bir şekilde sesleniyor bana. Oysa bir tek ben gerçekte ne olduğumu Biliyorum: bir canavar. Ve şimdi beni bekleyen zorlu bir görev var: Virüsün kaynağını açık eden çok gizli Bir bilgiye ulaşmak… Ve bu… bir zamanlar bana nefesim kadar yakın olan birinin ellerinde… Şimdi bir tercih yapmak zorundayım. Ya kalbimi özgür bırakacak ya da Karanlık zihinleri aydınlığa Kavuşturacağım…
"Bu kitap, distopya okuyucuları için bir baş ucu kitabı olacaktır." -School Library Journal-
"Baş döndürücü bir aksiyon ve heyecan dolu bir macera. Bir sonraki kitabı okumak için sabırsızlanacaksınız."-Publishers Weekly-
"Bracken'ın bu sürükleyici ve tüyler ürpertici distopyası hafızalarınıza kazınacak."-Kirkus Reviews-
Daha okuma yazma bilmezken tüm çocuklara söylenen, sonra okul yıllarında da aşılanmaya çalışılan “kitap okumanın insan hayatına olumlu getirileri” konusunda çoğu kişi hemfikirdir. Ancak okuma alışkanlığı kazanmanın ve tam zamanlı bir okuyucu olmanın kötü yanları da var. Sürekli yeni çıkan kitapları takip etmek ve onlara aç kurtlar gibi saldırmak, bu kitap nasıldır acaba diye temkinli yaklaşılanlara bile kayıtsız kalamamak, başkalarının gazına gelmek ve dayanamayıp okumak, okuduktan sonra da hayal kırıklığına uğramak ama çok da şaşırmamak bunlardan birkaçı. Gönül ister ki her okuduğumuz kitabı sevelim, her okuduğumuz bize bir şeyler katsın. Ama bu mümkün değil elbette. İşte benim için Karanlık Zihinler serisi okumasaydım da olurdu dediklerimden oldu.
UYARI: Devam etmeden önce yazının bundan sonraki kısmının Karanlık Zihinler’i okumayanlar için spoiler niteliğinde olduğunu buraya eklemek isterim.
Buz Kapanı, Çocuk Birliği’ne katılan Ruby’nin takım arkadaşlarıyla birlikte çıktığı bir görevle başlıyor. Mahkum 27’yi kurtarmaya çalışırken meydana gelen olaylarla birlikte Birlik’i biraz biraz çözmeye başlıyoruz. Örgüt bünyesindeki çocukları sert eğitim programlarından geçirip bir savaşçı haline getirirken Ruby’nin zor bulunan yeteneklerini de kullanmakta bir sakınca görmüyor. Ruby verdiği söz neticesinde Birlik’e bağlı kalmaya çalışırken seriye yeni katılan karakterlerle birlikte gizli tutulan bazı bilgilerden haberdar oluyor. Bu bilgiler ülkede eziyet çeken tüm çocukların kurtuluş şansı olarak görüldüğünden Ruby planlanan gizli göreve katılmaya razı oluyor. Bu kısma kadar olan yerler kitabın gerisine nazaran daha durağan geçse de buradan sonra olaylar fazlasıyla hızlanıyor. Ruby bir yandan bilgiye ulaşmaya çalışırken bir yandan da önceden yollarının ayrı düştüğü Liam ve Chubs’ı kurtarmaya çalışıyor. İkinci bir East River vakası sayesinde iyice umutsuzluğa düşmekten kendini alamasa da var gücüyle göreve odaklanıyor ve ne olursa olsun vazgeçmiyor.
Kitapta eleştireceğim ilk nokta, olayların sürekli birbirini tekrar ediyor oluşuydu. Ruby ve arkadaşları devamlı birilerinden kaçtılar, yakalandılar, kurtuldular ve sonra tekrar başka birinin eline düştüler. Oradan da kurtuldular ve kitap sürekli böyle sürüp gitti. Bu kısır döngü bir yerden sonra sıkıcı bir hal aldı ve ben olayların oluş sırasını aklımda bile tutamayıp sadece okudum. Olayların tahmin edilebilirliği de kitaba heyecan katmaktan bir hayli uzaktı açıkçası. Yazar çok olay eşittir iyi kitap diye düşünmüş sanırım, (ki bu kadar koşuşturma da bunu destekler nitelikte bence) ama öyle değildi. Olaylara yer verirken kurguda bir şeyler eksik kalmıştı sanki, aceleye gelmişti. Kitap bu bakımdan doyurucu olamadı.
Buz Kapanı’na yeni karakterler katıldığını yukarıda söylemiştim. Bu karakterlerin gelişimleri de ilk kitaba nazaran daha zayıf kalmıştı. Ana karakter olmadıklarından mıdır bilinmez, ama ben Jude’un, Nico’nun, özellikle de Vida ve Cole’ün geçmişte yaşadıklarını daha detaylı bilmek isterdim. Yazar her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatırken bunların üzerinde yeterince durmamıştı. Bir de üstüne Ruby’nin ilgili ilgisiz her şey için kendini suçlaması ve o depresif ruh hali eklenince karakterlerin duygudurumlarını okumak zevk vermekten uzak bir hal aldı benim için.
Tüm bunların yanı sıra, yazarın kalemini de hiç güçlü bulmadım. Daha önce araştırma yaparken yazarın dil bilgisinin kötü olduğunu okumuştum; kitapları okuduktan sonra bunun doğru olduğunu anladım. Çeviriden kaynaklı bir eksiklik değildi, yazarın kendi anlatımı zayıf ve duyguyu okuyucuya geçirmekten uzaktı. Kitabın içine giremedim, Ruby’le birlikte oradan oraya, maceradan maceraya atılamadım. Dışarıdan izleyen biri gibi hissettim kendimi. Bu durum yazarın genç ve tecrübesiz olmasından kaynaklanıyor sanırım; zira seri Alexandra Bracken’in ilk işi sayılır, bundan önce sadece bir kitap yazmış. O nedenle ben bu yönden de kendini geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum, naçizane fikrim bu yönde.
Bu eksikliklerle birlikte, her ne kadar artık küçük çocukların dünyayı kurtarması konusu klişe sayılsa da, hikayenin etrafında döndüğü ana konu bence iyiydi. Aynı fikir daha iyi bir şekilde kurgulanıp yazılsaydı seri ikinci bir Açlık Oyunları fırtınası bile estirebilirdi belki. Ama olmamış. En azından belli bir yaşın üstünde ve iyi kitaplar okumuş olanlara yavan geleceğini düşünüyorum. Benim gözlemlerim de genelde lise çağı ve altındakilerin seriyi beğendikleri yönünde, zaten türü de genç yetişkin. O nedenle bu yaştakilerin kitap okuma alışkanlığı kazanması açısından iyi bir alternatif olabilir. Onun dışındaki okuyuculara çok önermiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder