Özgün Adı: In The Afterlight
Yazarı: Alexandra Bracken
Türü: Bilimkurgu, Distopya, Genç Yetişkin
Goodreads Puanı: 4,39
Sayfa Sayısı: 592
Yayınevi: Parodi Yayınları
Basım Yılı: Bracken, 2014
Parodi, 2015
Çevirmen: Handan Sağlanmak Arlı
Arka Kapak Yazısı:
Bu bir son değil, sonun başlangıcı.Artık lider benim. Bütün bir neslin kaderi benim ellerimde. Kuzeye, tutsak olmuş binlerce çocuğu özgürlüğe kavuşturmaya gidiyorum. Zihnimi bir silah olarak kullanmaktan Başka çarem yok. Kaybedecek zamanım yok. Hata yapma lüksüm yok. Çünkü tek bir hata, tüm dünyayı yakıp kavuracak olan bir yangının fitilini ateşleyebilir. Özgürlük nefesim kadar yakınken bana, biliyorum: Bunun geri dönüşü yok!
"Bracken'ın bu sürükleyici ve tüyler ürpertici distopyası hafızalarınıza kazınacak."-Kirkus Reviews-
"Baş döndürücü bir aksiyon ve heyecan dolu bir macera." -Publishers Weekly-
"Distopya türünde yeni bir soluk. Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir seri." -Romantic Times-(Tanıtım Bülteninden)
Serilerin sonuna geldiğinizde nasıl hissediyorsunuz? O son sayfaları çevirirken, başında saatler harcadığınız hikayenin sona ereceğini bilerek okumak sizi nasıl bir ruh haline sokuyor? Benim sevdiğim serilerle vedalaşmam doğal olarak çok zor oluyor. Harry Potter’ı, Yüzüklerin Efendisi’ni, Açlık Oyunları’nı bitirdiğim zamanları hala hatırlarım. Ama ilginçtir ki, sevmediğim serilerle de kolay ayrılamıyorum. Bir an önce bitsin diyerek okuduğum bir son kitap olmadı hiç. O karakterlerle belli bir vakit geçirdikten sonra, sevdiklerim kadar olmasa da onları benimsiyorum ve ama az ama çok, bir gariplik çöküyor. İşte Karanlık Zihinler serisinde de aynen böyle oldu.
UYARI: Devam etmeden önce yazının bundan sonraki kısmının serinin ilk iki kitabını okumayanlar için spoiler niteliğinde olduğunu buraya eklemek isterim.
Ateş Çemberi, Karanlık Zihinler serisinin son kitabı. Buz Kapanı’nın sonundaki saldırıdan sonra Birlik’ten geriye kalanların toparlanma ve çocukların yıllardır çektiği zulmü sona erdirme çabalarını okuyoruz kitap boyunca. Ruby artık gerçek bir lider olup sorumluluğu tamamen kendi üstüne alıyor ve zaten fedakar olan yapısının sınırlarını iyice zorluyor. Durum böyle olunca bitmek bilmeyen sorunlarla birlikte atıldıkları maceralar diğer kitaptakilerden geri kalmıyor. Burada onun en çok yanında olan kişi ise Cole oluyor. İkisinin birbirini gerçekten anlayarak destek olmaları ve birlikte ayakta kalmalarını okumak güzeldi. Cole serinin en sağlam, en güçlü, en olgun, en akıllı ve en soğukkanlı karakteriydi bence. Yazar onu yaratırken iyi bir iş çıkarmış.
Seriye veda ederken birçok sorunun yanıtını da alıyoruz. İlk kitaptan beri merak edilen İAAN hastalığının ortaya çıkış nedeni, neden en çok Amerika Birleşik Devletlerinde görüldüğü ve neden sadece çocukları etkilediği, gerçek bir tedavi için yapılan araştırmalar ve altında yatan gizli planların hepsi ortaya çıkıyor. Ben bunları biraz basit buldum açıkçası, gerçekten merak ettiğim şeylerin cevaplarını alınca “bu muymuş yani” demekten kendimi alamadım. Tabi herkesin düşüncesi farklı olabilir, ama ben daha şaşırtıcı ve güçlü bir nedeni olsun isterdim. Tüm bunların ortaya çıkmasının son kitaba kadar bekletilmesi de beklentimi yükseltmiş olabilir, bilemiyorum. O yüzden hayal kırıklığına uğramam çok da sürpriz olmadı sanırım.
İAAN hastalığılıyla ilgili gerçeklerin yanı sıra karakterlerin geçmişlerine de ışık tutulması merak ettiğim birçok noktayı açıklığa kavuşturdu. Cole ve Liam’ın ailesi ve Clancy’nin yaşadıkları üzerinde en çok durulan yerlerdi. Cole ve Liam’ın babasıyla ilgili gerçekler ve Cole’ün sırrı onu çok daha iyi anlamama ve daha çok sevmeme neden oldu. Clancy’nin kampa ilk gittiğinde başına gelenler ve sonraki süreçte yaptıklarını görmek de acımasızlığını ve kötülüğünü onaylamasam da onu anlamamı sağladı. Yazar iyi ki Clancy’nin geçmişini açıklığa kavuşturmuş diyorum, çünkü en çok merak uyandıran hikaye onunkiydi bence. Ancak ben bu ilgiyi diğer karakterlerde de görmek isterdim. Chubs, Vida, Cate ve özellikle Zu’nun geçmişini de bilmek çok daha doyurucu olurdu, taşların yerine daha sağlam oturmasını sağlardı. O nedenle bazı karakterlerin hikayesine derinlemesine inerken diğerlerinin onlara göre daha üstünkörü anlatılmasına bir anlam veremedim, üstelik onlar da en az diğerleri kadar önemliyken. Aklımdaki soru işaretlerinin cevapsız kalması pek hoşuma gitmedi.
Ve o son. Üç kitaptır çocuklara yıllarca yapılan eziyetleri, onların ailelerinin hallerini, ülkenin kötü durumunu okuduktan sonra tüm bunların çözüme kavuşturulmasının böyle kolay bir şekilde olacağını hiç düşünmemiştim. Serinin sonu kesinlikle eksik, aceleye getirilmiş ve basitti. Sanki Ruby’nin elinde sihirli bir değnek vardı ve olması gerektiği yere gidince onu kullanıp bir anda her şeyi tatlıya bağladı. Saçmaydı. Beni hiç tatmin etmedi, ben bütün seriyi bunun için mi okudum demekten kendimi alamadım maalesef. Ateş Çemberi’nin diğer kitaplardan daha iyi gittiğini düşünsem de kitabın sonu beni haksız çıkardı. Keşke bu şekilde bağlanmasaydı ama yazar böyle bir son yazmayı tercih etmiş, yapacak bir şey yok.
Ateş Çemberi’ni okuduktan sonra da seriyle ilgili düşüncelerim değişmedi. Ana fikir güzel olsa da kitapların kurgusu, anlatımı, yazımı zayıftı, kötüydü. Benim için ortalamanın üstüne çıkamadı. Ama elbette okunabilir, elbette sevilebilir, herkesin zevki farklıdır. Ben yalnızca hali hazırda kıdemli olan bilimkurgu ve fantastik okuyucularının biraz temkinli yaklaşmaları gerektiğini düşünüyorum; yoksa benim gibi sırf kitapları yarım bırakmaktan hoşlanmadığınız için, okumuş olmak için okurken bulabilirsiniz kendinizi. Aman dikkat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder