Kızıl Yükseliş / Pierce Brown

7 Eylül 2016 Çarşamba

Kitabın Adı: Kızıl Yükseliş
Özgün Adı: Red Rising
Yazarı: Pierce Brown
Türü: Bilimkurgu, Distopya, Genç Yetişkin
Goodreads Puanı: 4,24
Saysa Sayısı: 448
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Basım Yılı: Brown, 2014
                   Pegasus, 2015
Çevirmen: Selim Yeniçeri

Arka Kapak Yazısı:
Ben dünyaları ateşe verecek kıvılcımım. Ben zincirleri kıracak çekicim. Ben halkımın ve esaret içinde yaşayan herkesin umuduyum. Çünkü biliyorum ki insan kendini köleleştiren adaletsizlikle özgürleşemez. Gelecekte, renk kodlarına göre sınıflara ayrılmış Toplum'un en alt sınıfını Kızıllar oluşturmaktadır. Diğer bütün Kızıllar gibi Darrow da, Mars'ı yeni nesiller için yaşanılır bir gezegen haline getirdikleri inancıyla günlerini madenlerde çalışarak geçirmektedir. Üstelik bunu severek ve isteyerek yapmakta, kanı ve teriyle çocuklarına daha iyi bir dünya bırakacağına inanmaktadır.
Ancak Kızıllar kandırılmıştır. Darrow, halkının yozlaşmış yönetici sınıfın kölesinden başka bir şey olmadığını keşfettiğinde adalet özlemi ve kaybettiği aşkının anısıyla hırslanır. İnsanlığın yeni nesil Altın hükümdarlarının güç için mücadele ettiği efsanevi Enstitü'ye sızmak için her şeyden vazgeçer. Hayatı ve medeniyetin geleceği pahasına en başarılı ve en vahşi Altınlarla rekabet etmek zorunda kalacak olan Darrow'un düşmanlarını yenmek için artık yapmayacağı şey yoktur… Bu, onlardan birine dönüşmek anlamına gelse bile.
Yeni çıkan kitapları ve yapılan yorumları takip eden okurların Kızıl Yükseliş’i duymamış olmaları imkansız sanırım. İlk çıktığında ben de kitabı yakın izlemeye almış, biraz temkinli yaklaşsam da merak etmeden duramamıştım.  Ama yine de okumayı düşünmüyordum, ne yalan söyleyeyim. Neden sonra kitabın çok sevildiğini görünce fikrimi değiştirip okumaktan kendimi alamadım. Sonunda iyi mi oldu, yoksa kötü mü orasını pek bilemiyorum.

Gelecekte insanlar çeşitli nedenlerden dolayı Dünya’dan başka yaşanılabilecek gezegenler arayışına girmişler ve bazılarına yerleşmişlerdir. Mars da onlardan biridir. Toplumun renklere göre ayrılan kast sisteminin en alt basamağını oluşturan Kızıllar yüzyıllardır Mars’tadır ve yer altında yaşayıp madencilik yapmaktadırlar. Diğer bütün Kızıllar gibi Darrow’da, bu görevi zorlu şartlar altında yerine getirse de çocuklarına daha iyi bir yer bırakmak için canla başla çalışmaktadır.

Ancak Kızıllar kandırılmıştır. Darrow yüzyıllardır Kızılların çektiği zorlukların  toplumun en üst kademesindeki Altınlar için kölelikten başka bir şey olmadığını acı bir şekilde öğrenir. Çok sevdiği karısının intikamını alma ve halkı için adaleti sağlama arzusuyla en yeni Altın hükümdarların seçildiği Enstitü’ye girmek için her şeyinden vazgeçer. Hayatı pahasına girdiği mücadelede en acımasız ve en tehlikeli Altınlarla savaşmak zorunda kalsa da amacı uğruna yapmayacağı şey yoktur. Bu onlardan biri haline gelmek olsa bile.

Toplumun renklere göre ayrılmış kast sistemi ve renklerin sembolleri

Anlaşılacağı üzere, Kızıl Yükseliş bir distopya kitabı. Konu ne kadar insanı heyecanlandırsa ve “Vay arkadaş, adam ne yazmış böyle!” dedirtse de; tipik bir distopya kitabı maalesef. Hatta fazla tipik, fazla taklit.. Ama buna sonra geleceğiz. Önce kitabın beğendiğim özelliklerine değinmek, sonra eleştirilerime geçmek istiyorum. Zira bu kadar çok sevilen bir kitap hakkında ne diyeceğimi iki değil üç kere düşünmem gerekiyor.

Kitabın iyi bir konusu var. Arka kapağı okuduğunda içinde bir merak oluşmayan çok az distopya okuru vardır sanıyorum. Konuyla birlikte sürükleyicilik de işin içine girince okurun merakı daha da artıyor ve kitabın sonuna kadar heyecan had safhada seyrediyor. Özellikle son 100 sayfada bunu çok net hissediyorsunuz. Doğru yerlerde kullanılmış şaşırtıcılık unsurları da okuru ters köşe yapar nitelikte. Yazar bu sayede ilginizi canlı tutmayı başarıyor. Ayrıca, değinmeden geçemeyeceğim, bir genç yetişkin kitabı olmasına rağmen diğer türdeşleri gibi aşk üzerine değil de savaş ve strateji üzerine kurulması da takdirimi kazanan noktalardan biri oldu. Bana göre duygusallık en alt seviyede tutulmasaydı kitabın doğasına kesinlikle ters düşerdi. Bu bağlamda yazarın klişelerden uzak durduğunu söyleyebilirim.

Ancak bir nokta var ki, benim için yukarıda değindiğim her şeyi sildi, sıfırladı. O da kitabın tamamıyla bir ‘taklit’ olması. Açlık Oyunları’ndan bozma bir kurgu okudum ve tam burada özgün bir şeyler yakalanmış dediğim yerde başka kitaplardan alınmış ögeler çıktı karşıma. Kızıllar Açlık Oyunları’ndaki sömürülen mıntıkaların, Altınların hayatı Capitol’ün, Enstitü’deki savaş ortamı bir arenanın, Darrow da Katniss’in aynısıydı. Darrow’un Enstitü’ye alınması ve bir savaşçı olarak yetiştirilmesi de Ender’in Oyunu’nu anımsattı bana. Tüm bunlardan geriye kalan boşluklar da çokça Roma ve Yunan mitolojisiyle bezenmişti. Belli başlı farklar elbette olsa da, esinlenmek çizgisini bu denli aşan bir kurgu beklemiyordum ben. Bu nedenle kitap benim için hayal kırıklığının kağıda dökülmüş halinden başka bir şey olamadı.


Diğer bir beğenmediğim nokta da, zayıf karakter gelişimi oldu. Yazar bana Darrow’un isyanını ve savaşını haklı bulmama ve anlamama yetecek kadar neden veremedi. Elbette ki yüzyıllardır Kızılların kandırılmaları ve kullanılmaları, Darrow’un babası ve karısıyla yaşadıkları kabul edilebilir nedenlerdi ancak kitabın başında Darrow hayatından gayet memnunken bir isyanın öncüsü haline gelmesi o kadar çabuk oldu ki şaşkınlığıma engel olamadım. Ona yardım eden Dansçı ve diğerlerinin Darrow’a gösterdikleri ve söyledikleri de pek ikna edici sayılmazdı. Boyundan çok büyük bir amacı hedeflediği ve kendi canını ortaya koyduğu bu hareket için tüm bunlar az olmasa da yeterli sebepler değillerdi. Hatta ben mi bir şeyleri atladım diye okuduğum yerleri tekrar bir karıştırdım ama hayır, her şey verildiği kadardı. Sonrasında ise Darrow’un bir ölüm makinesine dönüşen zeki, cesur, mükemmel bir karaktere dönüşmesi de gözlerimi devirmeme neden oldu. Bence tüm bunlar kitabın gerçekçiliğini kaybettiği noktalardı.

Bu saydıklarıma ek olarak, ben kitabı okumaya başladığımda kendimi o dünyaya kaptırmakta ve içine girmekte zorlandım. Yazar daha okuyucuya hayal ettiği evreni tanıtmadan onunla ilgili terimleri vermeye başladı ve bunlar benim aklımı çok karıştırdı. Daha ilk sayfadan itibaren karşılaştığım bu anlatım ilk bölümleri okumamı çok zorlaştırdı, sürekli geriye dönüp tekrar etme gereği duydum. İlerledikçe ve bu yeni evreni tanıdıkça her şey yerli yerine otursa da baştaki o ‘üşüşme’ durumu sıkılmama sebep oldu. Ayrıca bazı yerlerde küçük tutarsızlıklar gözüme çarpsa da kitapta daha büyük sorunların olduğunu düşündüğüm için çok üstünde durmadım. Hiç olmasa çok daha iyi olurdu tabii.

Uzun lafın kısası, Kızıl Yükseliş özgün bir kurguya sahip olsaydı daha çok zevk alarak okuyacağım bir kitap olabilirdi. Ancak yazarın kendini riske atmadan çok okunan kitaplardan karma bir şeyler yazarak bir çoksatar olmayı garantilemesi hiç hoşuma gitmedi. Günümüzde örneklerinin bini aştığı distopya-genç yetişkin kitapları denizinde özgün bir kurgu bulmak çok beklentiye girilmemesi gereken bir şeydir belki, bilemiyorum. Ama ben Kızıl Yükseliş’in arada bir nefes almak gibi okunan, vakit geçirmelik kitaplardan olduğunu düşünüyorum. Yine de devam kitaplarını okuyacağım, belki daha iyi bir şeyler ortaya çıkabilir, bilinmez.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS