Yazarı: Zülfü Livaneli
Türü: Dram, Tarih
Goodreads Puanı: 3,89
Sayfa Sayısı: 271
Yayınevi: Doğan Kitap
Basım Yılı: 2006
Arka Kapak Yazısı:
Romanları çok satanlar listesinden inmeyen, ödüller alan, 30 dile çevirilen, sinemaya ve tiyatroya aktarılan Zülfü Livaneli, Leyla'nın Evi'nde her biri ayrı bir dünyadan gelen insanların hayatlarını bir İstanbul romanında kesiştiriyor...
Boğaziçi'nde Bosnalılar Yalısı'nda doğup büyümüş paşa torunu Leyla Hanım, yalının yeni sahibi Ömer Cevheroğlu tarafından sokağa atılır ve mahallenin çocuklarından gazeteci Yusuf'un Cihangir'deki bekâr evine sığınmak zorunda kalır. Yusuf'un sevgilisi Rukiye ("sahne adı"yla Roxy), Almanya'da peep show'larda modellik yapmış, hip-hop tarzı müzik yaparak "yırtmaya" uğraşan bir Almancı kızıdır.
Leyla Hanım, yalının yeni sahipleriyle görüşmeye çalıştığı bir gün, Ömer Bey'in babası, Kadızade Konağı'nın emektar vekilharcı, dört kuşaktır konaklarda hizmetkârlık yapan bir aileden gelen Ali Yekta Bey ile tanışır.
Her biri ayrı bir dünyadan gelen bu insanların hayatlarının kesişmesi, onları hem kendilerini hem de birbirlerini değiştirecekleri, kimi zaman acılı kimi zaman eğlenceli bir sürece sokacaktır.
Leyla'nın Evi, bir yanıyla da "ev" üstüne bir roman: "Çünkü imparatorluk yıkılırken bütün Osmanlı tebaası acı çekti ve herkes birbirinin evine yerleşti."
En sevdiğim tür olsa da fantastik, bilimkurgu kitaplarını ardarda okuduğumda bir yorgunluk, kafa doluluğu oluyor bende. Ağır geliyor biraz. O yüzden farklı tarzlarda, okumak için önceden gözüme kestirdiğim kitapları kafam boşalsın, değişiklik olsun diye araya serpiştiriyorum. Leyla'nın Evi de o kitaplardan oldu benim için. Zülfü Livaneli pek okuduğum bir yazar değil maalesef. Önceden sadece Serenad'ı okumuş ve hayran kalmıştım. Beni onun kadar sarsan kitap azdır. Sonraki Livaneli kitabım da annemin önerisiyle Leyla'nın Evi oldu. İyi ki de oldu, yazar bundan sonra ilk okunacaklar listemin başlarında yer alacak kesinlikle.
Leyla'nın Evi, pek öyle olay hikayesi değil. Aman aman bir konusu, olay akışı, heyecanı yok. Biraz durağan ilerleyen bir kitap. Okuduğum diğer kitaplara göre durum hikayesi bile sayılabilir hatta. Ama aradaki sıradan, günlük olayların içinde öyle doğal, öyle yalın anlatılmış eskiye dönüşler, karakterlerin ruh halleri ve geçmişleri, geçmişlerinin yanında bugün yaşadıkları, ama en önemlisi de birbirlerine bağlılıkları var ki, okurken beni içine aldı, sardı sarmaladı. Kitabı elimden bırakamadım. Ben de onlarla birlikte geçmişe döndüm, yaşadıklarını okuduğumda onlara hak verdim veya kızdım, çoğu zaman üzüldüm, ben de onlara bağlandım, sevdim, yaşadım; kısaca 'onlar', yani karakterler oldum. İşte Livaneli'nin en güzel yaptığı şey de bu. Tüm karakterleri en ince ayrıntısına kadar, nedeniyle nasılıyla, ama sıkmadan anlatmayı öyle güzel beceriyor ki, yazarın önünde şapka çıkarmamak işten bile olmuyor. Bence bir yazarın bir yazar olması için yapması gereken en önemli şey de bu.
Hikaye, İstanbul Boğazı'nın kenarındaki eski görkemli Osmanlı yalılarından birinin müştemilatında yaşayan yaşlı Leyla Hanım'ın yalıyı satın alan yeni sahipleri tarafından evinden atılmasıyla başlıyor. Gidecek yeri olmayan yaşlı kadın günlerde kapının önünde bavulunun üstünde oturuyor, mahallelinin yardım tekliflerini geri çeviriyor, hiçbir yere gitmeden evinden vazgeçmeyeceğini göstermek istiyor. Ancak sonunda elbette yorgun düşüyor ve önceden o mahallede yaşayan ve onu çok seven çocuklardan biri olan Yusuf'un teklifini kabul edip onun evine gidiyor. Yusuf'un kız arkadaşı Roxy başta Leyla'yı istemese de zamanla onun iyiliği ve bilgeliğinden etkileniyor ve birbirlerine bağlanıyorlar. Günümüzde yaşanan ve böyle başlayan öykü de geçmişle harmanlanarak ve okuyucuyu meraklandırarak akıp gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder