Özgün Adı: The Girl On The Train
Yazarı: Paula Hawkins
Türü: Polisiye, Gizem, Cinayet, Dram
Goodreads Puanı: 3,85
Sayfa Sayısı: 360
Yayınevi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Paula Hawkins, 2015
İthaki, 2015
Çevirmen: Aslıhan Kuzucan
Arka Kapak Yazısı:
Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi.
"Büyüleyici, sürükleyici, üst seviye bir gerilim. Mutlaka okuyun!" -S.J. Watson-
"Hem karakter yaratımı hem olay örgüsü muhteşem, harika bir kitap! Yeni neslin Alfred Hitchcock'u." -Terry Hayes-
"Zeki, gerilim dolu ve baştan aşağıya sürükleyici bir roman." -Lisa Gardner-
"Aklınızı başınızdan alacak, zekice yazılmış bu psikolojik-gerilim romanı hem muhteşem hem de tren enkazı kadar korkunç!" -Publishers Weekly-
"Nefesleri kesen bir ilk roman. En dikkatli okurlar bile, Hawkins olayları teker teker açığa çıkarıp, aşkın ve takıntının şiddetle olan kaçınılmaz bağını ortaya koyarken şaşırmaktan kendilerini alamayacaklar." -Kirkus-
"Trendeki Kız, her şeyi anladığınızı düşündüğünüz an sizi farklı bir sürprizle karşılıyor." -Entertainment Weekly-(Tanıtım Bülteninden)
Yazlıkta yeşilliklerin içinde, ya da deniz kenarında kitap okumak kadar güzeli var mı? ^_^ Denizle ve güneşle, yaz tatilinin mahmurluğu ve tembelliğiyle sakin sakin vakit geçirirken okuduğum bir kitap oldu Trendeki Kız. Biraz geç kalsam da ben de Trendeki Kız'ı okuyanlar kervanına katıldım nihayet. Kitap çok popüler oldu, herkes okudu, hakkında çok yazılıp çizildi, neredeyse her blogda yorumu yapıldı. O nedenle ben fazla uzatmadan kendi fikirlerimi paylaşmaya geçiyorum.
Kitap Rachel'la başlıyor. Rachel kocasından ayrılmış, evliliğinin üstünde bıraktığı ağır travmayla birlikte aşırı alkol tüketmeye başlamış ve bağımlı olmuş, eski bir arkadaşının evinde küçücük bir odaya sıkışıp kalmış yaşayan ve kendiyle ilgili çeşitli başka nedenlerden dolayı da kendine güveni kalmamış, benim okurken haline çok acıdığım bir karakter. Hayatında belki de en önemli şey her sabah trenle Londra'ya işe giderken trenden eski evini ve birkaç kapı ötede oturan genç bir çifti izlemek. Tanımadığı bu çifte kendince iki isim takmış ve trenden onları izlediği birkaç dakika içinde onların hayatları hakkında kafasında hikayeler yazarak geçiriyor yolda vaktini. Bunun dışında yaptığı tek şey sürekli içmek ve eski kocasına telefon etmek, mail atmak ya da onu görmeye gitmek. Hayatı bu denli sıradan ve belki de berbat olan Rachel nasıl oluyorsa oluyor ve kendini bir cinayetin çözülmesiyle uğraşırken buluyor.
Trendeki Kız okuduğum en akıcı kitaplardan biriydi. Çoğu kitap bloggerının aksine ben kitapları çok hızlı okuyamıyorum, günde 100 sayfa okursam kendimi tebrik ediyorum. Ama anlatım yalınlığı ve insanı yormayan basit cümleleriyle bu 360 sayfalık kitap bir baktım 2 günde bitiverdi. Temposu hiç düşmedi, acaba bundan sonra olay nereye bağlanacak diye merakta bıraka bıraka kendini okuttu. Ama yine de çok çok iyi bir kitap olduğunu, okumazsa çok şey kaçırılacağını söyleyemeyeceğim. Olay örgüsü anlatımı kadar basitti, katili kitabın bir yerinden sonra tahmin edebildim. Beni ters köşe yapan, kitap bittiğinde ağzımı açık bırakıp hadi be dedirten bir sonu yoktu yani, ki ben çok fazla polisiye okumayı seven ve okuyan biri değilimdir. Orta karar bir kitaptı bence Trendeki Kız, popüleritesine bakıp da çok fazla bir şey beklenmemek lazım. Kafamı fazla yormayan, basit, geçiştirmelik çerez bir kitap arıyorum diyorsanız bir şans verebilirsiniz :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder