Satranç / Stefan Zweig (spoiler içerir)

16 Mart 2015 Pazartesi


Çiçeği burnunda blogumuzun ilk kitap yorumu da gelsin artık dedim ve henüz bitirdiğim bu güzel kitap hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşayım istedim :) Hadi bakalım :))
Satranç aslında roman olarak değil de uzun öykü olarak geçiyor, kitapçı 70 sayfalık kitabı elime tutuşturunca birden "Aaa.." diye verdiğim tepki de aslında uzun zamandır aklımda olan kitabı araştırırken sayfa sayısına hiç dikkat etmemiş olmamdan kaynaklanıyordu. Kısalığı hakkında başta hayal kırıklığı yaşamış olsam da okumak için başına oturduğumda kitabı çok sevdim ve keşke daha uzun olsaydı ve ben okumak için bu kadar beklemeseydim dedim. 
Bir hapishane düşünün; tek bir hücreden oluşan ve vakit geçirmek için yanınıza hiçbir nesnenin verilmediği, sorgudan sorguya insan yüzü gördüğünüz, gardiyan sizinle konuşsa şükredecek duruma geldiğiniz, yemek yemek için bile hücrenizden çıkmadığınız, düşünmekten başka bir şey yapmanın elinizden gelmediği ve bunun da kasıtlı yapılarak size yavaş yavaş işkence edildiği, beyninizden zincirlenerek mahkum edildiğiniz bir hapishane. Bu açıdan kitap bir psikolojik çözümleme kitabı bence; yazar İkinci Dünya Savaşı sırasında fiziksel değil de psikolojik olarak işkence görüp çıldırmanın eşiğine gelen bir mahkumun düşünmekten başka bir şey yapabilecek bir fırsat eline geçtiğinde buna nasıl sımsıkı tutunduğunu, askıya asılmış bir paltonun cebinden binbir riske girerek çaldığı kitabın bir satranç kitabı olduğunu gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığını ama yine de elinde satranç oynamaktan başka bir şey olmadığı için nevresimlerinin siyah beyaz karelerini  satranç tahtası elde etmek için kullandığını, ona her gün verilen ekmeği biriktire biriktire kendine satranç taşları yaptığını, sonra buna gerek olmadığını fark edip kendi zihninde sadece düşünerek kendine karşı binlerce kez satranç oynadığını ve sonunda bunun onu çıldırttığını, ama iyileşerek tek hücrelik hapishanesinden çıktığında bu oyunların onu bir satranç dünya şampiyonuna kafa tutacak ve onu yenebilecek hale getirdiğini öyle güzel, yalın, akıcı bir şekilde ve karakteri samimileştirerek anlatmış ki siz de o gemide onların satranç oyununu izliyormuş gibi oluyorsunuz. Konusundan da anlaşıldığı gibi kitaba depresif bir hava hakim; ancak Zweig'in kitabı intiharından kısa bir süre önce tamamlayıp yayımlattığı düşünülürse yazarkenki ruh halinin kitaba yansımamasını beklemek de anlamsız olurdu. Ancak yine de mutlaka okunması gereken bir kitap bence; bir gün bir saatinizi ayırıp bu güzel 'uzun öykü'yü bir solukta okuyun, okuduysanız bir daha okuyun ve kitaplığınızın baş köşesine koyun. Benden söylemesi :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS