Kafes / Josh Malerman

15 Kasım 2015 Pazar

Kitabın Adı: Kafes
Özgün Adı: Bird Box
Yazarı: Josh Malerman
Türü: Korku, Gerilim, Heyecan, Gizem, Roman
Goodreads Puanı: 3,94
Sayfa Sayısı: 330
Yayınevi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Malerman, 2014
                    İthaki, 2015
Çevirmen: Aslı Dağlı

Arka Kapak Yazısı:
Dışarıda bir şey var…
Görülmemesi gereken korkunç bir şey… Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor.
Malorie ve iki çocuğu, olayların başlangıcından beş yıl sonra hayatta kalmayı beceren bir avuç insan arasındaydı. Nehrin kenarındaki terk edilmiş bir evde çocuklarıyla yaşayan Malorie, ailesinin güvende olabileceği bir yere gitmenin hayalini kuruyordu. Fakat onları bekleyen yolculuk tehlikelerle doluydu. Tek bir yanlış hamle ölümlerine yol açabilirdi. Ve onları takip eden bir şey vardı.
Bu bilinmeyene doğru gözbağının karanlığında yaptığı yolculukta Malorie sık sık geçmişi hatırlıyordu. Bilinmez tehlikenin karşısında bir araya gelerek hayatta kalmaya çalışan, kendisini de aralarına kabul ederek onu da kurtaran ev arkadaşları teker teker aklına geliyordu: Bir zamanlar yabancı olan bir grup insanın birer birer kapısını çaldığı evde kurdukları ortak hayat... Ancak sağ kalan ve kapılarını çalan insanlar arttıkça ortaya yüzleşmeleri gereken bir soru çıkmıştı: Herkesin aniden delirdiği bir dünyada kime güvenilebilirdi?
(Tanıtım Bülteninden)
İstanbul Tüyap'a gidip kitaplarını Josh Malerman'a imzalatanlar şöyle bir kenara çekilsin diyerek başlamak istiyorum önce :P Evet, siz kitaplarınızı taa Amerikalardan kalkıp gelen yazara imzalatıp onunla sohbet ederken, ben bu yazıyı yazıyorum :'( Hayalleer, hayatlar.. İnstagramdaki çatlatan fotoğrafları gördükçe İzmir'e de gelir mi acaba fuar zamanı diye düşünüyorum ama pek de sanmıyorum açıkçası :(
Neyse, gevezeliği bırakıp kitaba dönelim artık. Yeni çıkan kitapları, popüler kültürü takip edenlerin Kafes'i bilmemeleri mümkün değil. Kitap çıkmadan çok tanıtımı yapıldı, herkes meraklandı, çıkar çıkmaz alınıp okundu, çoğu blogger yorumunu yaptı, üstünde çok konuşulup tartışıldı vesaire vesaire biliyorum ama eğer kitabı okumadıysanız ve konusu hakkında çok bir bilginiz yoksa, benim kitap hakkında söylemek istediğim ilk şey, kitabı elinize aldığınızda arka kapağını çevirip orada yazan son cümleyi okumanız. "Stephen King hayranları bayılacak," diye yazan cümle, evet. Kitap hakkında çok yerinde bir ilk izlenim veriyor bu cümle kesinlikle. Eğer siz de benim gibi Stephen King okumayı seviyorsanız, hatta hayransanız; bu kitabı da çok seveceksinizdir.
Kitap, Malorie'nin ağzından anlatılıyor. Malorie bizim ana karakterimiz ve başından geçenleri okurken iki farklı zaman diliminde gidip geliyoruz. Bir bölüm günümüzde çocuklarıyla birlikte gözleri bağlı halde nehirde kürek çekmeye çalışan Malorie'yi anlatırken sonraki bölüm bundan dört yıl önce olayların nasıl başladığından bahsediyor. Olaylar derken de, insanların dışarıda bir şey görüp aklını kaçırması ve çevresindekilerle birlikte kendilerini öldürmesiyle sonuçlanan bir delilik halini kastediyorum. Bunlar başta dünyanın bir ucunda yaşanan bir iki cinayet haberi olarak televizyonlarda gösterilse de kimse pek aldırış etmiyor, ama ardından farklı yerlerde görülen vakaların artmasıyla insanlar giderek endişelenmeye başlıyorlar. Artık Amerika'da da görüldüğünde bir panik havası alıp başını gidiyor; kimse evinden dışarı çıkmıyor, pencerelere evlerin içinden dışarıyı görmeyi engelleyecek battaniyeler geriliyor, televizyonlar diğer tüm yayınları kesip sürekli bu konu hakkında haber programları yapıyor, her şeylerini, hayatlarını, işlerini, evlerini bırakıp daha güvenli olduğu düşünülen yerlere gidenler oluyor, daha neler neler. Ama tüm bu olağanüstü halin yanında hala olanlara inanmayanlar, mümkün olmayacağını düşünenler de var. Malorie de bunlardan bir tanesi. Tüm dünyada, hatta yaşadığı ülkede olup bitenlere çok kulak asmıyor. Gerçi bunun başka nedenleri, daha doğrusu tek bir nedeni var: tam olayların patlak verdiği sırada hamile olduğunu öğrenmesi. Aklı hamileliğiyle, yapacağı doğumla, doğumdan sonra çocuğuna nasıl bakacağıyla o kadar meşgul ki yaşanan olaylara ilgisini veremiyor. Ama o da diğer herkes gibi, tüm bunların gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kalıyor bir süre sonra. Ondan sonra da kabus başlıyor.
Kafes, benim şimdiye kadar okuduğum en iyi korku-gerilim kitaplarından biriydi. Ben okurken çok gerildim, kitabı bitirdiğim gece (benden size tavsiye, aman bu kitabı gece okumayın) camdan dışarı bakamadım, ölüm sahnelerini okurken ürperdim; yani kitap beni bayağı etkiledi. Cidden iyiydi. Bu kadar iyi olmasının en önemli sebebi de bence insanların ölümüne yol açan dışarıdaki 'şey'in ne olduğunu kesinlikle bilmememizdi. Yazar bilinmeyene karşı duyulan korkuyu öyle iyi kullanmış, kitaba öyle iyi yedirmiş ki ilerledikçe acaba dışarıda bir şey yok mu, insanlar kendi kendilerine mi bu korkuyu yarattı ve onu görünce delireceklerine böylesine inandıkları için mi deliriyorlar diye bile düşündürüyor insana. Bu noktada kitap bir felsefeye de sahip bence: gerçekten bir düşman var mı yoksa insanın en büyük düşmanı kendisi mi? Bu bölümler açık ara farkla benim kitabın en sevdiğim bölümleri oldu. Karakterleri de çok sevdim; Malorie çok zeki, mantıklı, çocuklarını hayatta kalmaları için en iyi şekilde yetiştirirken sert olmaktan çekinmeyen, ayağı yere çok sağlam basan bir karakterdi. Çoğu kitapta kadınlar aptal olur, yaptıklarına sinir olursunuz, sonra bir erkek gelir onu kurtarır falan ya; Malorie hiç öyle biri değil, o kadar güçlü ve akıllı ki acaba ben öyle bir durumda olsaydım onun kadar iyi başa çıkabilir miydim diye merak ettim. Muhtemelen çıkamazdım. Malorie'nin yanında Tom'u da çok sevdim; ağır şeyler yaşayıp mantığını kullanabilen güçlü biriydi o da Malorie gibi. Ve George; George'u daha çok okumayı ve tanımayı ne kadar isterdim! Fikirleri bence gerçekten çok iyiydi. Kitabın bir diğer sevdiğim yönü de çok sürükleyici olmasıydı. Kitap beni çok rahat içine aldı ve 330 sayfayı hiç zorlanmadan iki günde bitirdim. Dili çok yalın, anlatımı çok akıcıydı. Duygu yoğunluğu böylesine fazla olan bir kitap için bu sadeliği yakalayabilmek büyük bir başarı bence, yazarın kalemine sağlık. Çevirmenin de emeğine sağlık demeden geçmek olmaz tabii ki bu noktada, Aslı Dağlı gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Çeviri yapmak zordur; tez yazarken çevirmek için didindiğim, kafayı yediğim makalelerden biliyorum. Koca bir kitabı çevirmenin yanında o kuş kadar makaleler devede kulak kaldığı için de zoru başarıp yazarın yalın anlatımını eksiksiz olarak önümüze koymayı başaran çevirmene şapka çıkarıyorum.
Tüm bunların yanında, kitabın sevmediğim yanları da olmadı değil tabii ki. Her ne kadar Stephen King benzetmesi yapılsa da bence Josh Malerman karakterleri onun kadar iyi oturtamamıştı. Okuyanlar bilir; kitaplarında karakterleri nakış işler gibi işler King, yavaş yavaş ama nerede neyi anlatacağını çok iyi bilerek yapar bunu. Tamam ben karakterleri çok sevdim ama, daha çok ayrıntı, daha çok iç monolog okumak isterdim yine de. Bu yönden Kafes'te istediğim tadı çok  alamadım. Ama bu kitap yazarın ilk kitabı olduğu için zamanla daha iyi olabileceğini düşünüyorum elbette. Bir de, neden sonunda dışarıdakilerin ne olduğunu öğrenemedik ki?! Tamam, o bilinmemezlik tansiyonun hiç düşmemesine neden oldu ama bari sonunda öğrenseydik... Kitap bir seri de değil üstelik, devamı gelmeyecek yani; o yüzden koca birer NE ve NEDEN soruları benim aklımı kurcalamaya devam edecek :( Aslında devam ettirilmeye müsait bir şekilde bitti kitap, o yüzden umarım yazar devam eder ve daha çok heyecan ve gerilimle birlikte biz de 'onlar'ın ne olduğunu öğrenebiliriz ^_^ Bir de, çeviriyi çok beğensem de kitaptaki yazım hataları benim çok gözüme battı. Normalde bu kadar önemsemem ama bu hatalar ne kadar az olsa da bu denli tanıtımı yapılan, bu denli çok okunan bir kitapta hiç olmamalıydı bence. İthaki benim en sevdiğim yayınevi olduğundan ve kitabın tasarımı da muhteşem ötesi olduğundan bu hatalar rahatsız etti beni sanırım, eksiksiz işler bekliyorum bu güzel yayınevinden. Kitaba 4 puan vermemin nedenleri yukarıda sıraladıklarımdan ibaretti, bunlar da olmasa dört dörtlüktü Kafes benim gözümde ^_^
Benim söylemek istedikleri bu kadar; sonuç olarak bu kitabı alın okuyun. Hele bu dönemde herkesin elinde ve dilindeyken mutlaka okuyun. Kitap piyasasını düşününce fiyatı da çok değil; o yüzden iki günlük heyecan ve gerilimi çok görmeyin kendinize, pişman olmayacaksınız :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS