Çavdar Tarlasında Çocuklar / J. D. Salinger

7 Kasım 2015 Cumartesi

Kitabın Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar
Özgün Adı: The Catcher in The Rye
Yazarı: J. D. Salinger
Türü: Gerçekçi Kurgu, Roman
Goodreads Puanı: 3,77
Sayfa Sayısı: 198
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: Salinger, 1951
              Yapı Kredi, 1997
Çevirmen: Coşkun Yerli

Arka Kapak Yazısı:
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın.1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten bu yana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
İstanbulluların Tüyap Kitap Fuarı'na akın ettiği bir günden herkese merhaba! Biraz kıskançlık sezdiyseniz çok haklısınız; aylardır çıkmasını beklediğimiz kitaplar fuar zamanına denk getirilip peşpeşe yayımlanırken, üstelik indirimler ve imza günleri de cabasıyken İstanbul'da yaşamayan ve fuara gitme imkanı olmayan bizler instagramda paylaşılan fotoğraflara, videolara üzgün gözlerle bakmakla yetiniyoruz sadece :( Ben kendi adıma İzmir Kitap Fuarı yakın bir tarihte olsa biraz avunacaktım ama ona da daha beş ay var, BEŞ. Gel de sabret. Şu bir hafta benim gibi İstanbul dışındakiler için zor geçecek olsa da yeni çıkan kitaplarla yetiniriz biz de, ne yapalım.
Bugün yorumlayacağım kitap, birkaç hafta önce ikinci kez okuyup bitirdiğim, modern klasiklerden biri olan Çavdar Tarlasında Çocuklar. Aslında kitap Türkiye'de ilk olarak Cem Yayınları'ndan Gönülçelen ismiyle 1967 yılında yayımlanmış, ama Gönülçelen adının kitapla uzaktan yakından alakası yok. O zamanlar bu isimle yayımlanmasının nedeni de kitabın asıl dili olan İngilizce'den değil de Fransızca çevirisinden çevrilmiş olması, çevirinin çevirisi olması yani. Kendi dilinden çevirmek varken neden böyle bir şey yapılmış bilmiyorum ama bu durum kitabın Türkiye'de Gönülçelen diye bilinmesine yol açmış. Ben de birkaç sene önce, henüz blog ve bookstagram olaylarının içinde olmayan kendi halimde bir okuyucuyken (burada yazar yeni kitapları keşfetmenin ve tanımanın günümüzde en aktif olan yolundan haberdar olmadığı için bahsi geçen kitabı da daha önce hiç duymadığını anlatmak istiyor :D ) bir dergide Teoman'ın bir röportajına denk gelmiştim. Severek dinlediğim bir müzisyen olduğu için de röportajı ilgiyle okuyup meşhur Gönülçelen şarkısından bahsettiği kısımda da şarkının adını kendisinin en çok sevdiği kitap olan Gönülçelen kitabından aldığını öğrenmiştim. Sonra kitabı araştırıp farklı bir isimle basıldığını öğrenince onu edinmiş ve okumuştum, ama pek hoşuma gitmemişti. Hayal kırıklığı olmuştu kitap bende. Sonra blog camiasında çok meşhur ve çok sevilen bir kitap olduğunu gördükçe bende mi bir gariplik var acaba deyip kitabı daha dikkatlice bir kez daha okudum. Benim kitapla tanışma ve okuma hikayem böyle oldu.
Kitabımızın ana karakteri ismi Holden Caulfield olan on altı yaşında bir çocuk. Holden'ın günümüzden geçmişe dönerek anlattıklarını okuyoruz kitap boyunca. Geçmiş dediğim de Holden'ın okuldan atıldıktan sonraki üç günü oluyor. Bu üç gün içinde onun yatakhanedeki arkadaşlarıyla, eski kız arkadaşıyla, bir otele gittiğinde karşılaştığı insanlarla, küçük kız kardeşiyle, eski öğretmeniyle yaşadıklarından yola çıkarak onu tanımaya çalışıyoruz. Holden biraz aykırı bir çocuk, çevresindeki insanlardan oldukça farklı. Yapmacıklığa, ukalalığa hiç dayanamıyor mesela, nefret ediyor. Çok kitap okuyor ve çok sorguluyor, bu nedenle diğerlerinin görmediği birçok şeyin farkında. Çevresinde kimseyle konuşamamaktan, onu kimsenin anlamaması ve umursamamasından, insanların sığlığından şikayetçi. Birlikte vakit geçirmekten hoşlandığı tek kişi ise on yaşındaki küçük kız kardeşi Phoebe. Konusundan da anlaşılacağı gibi bu kitap tutunamayanların, toplumdan farklı olanların ve bu nedenle dışlananların, kendini topluma ait hissedemeyenlerin hikayesi. Ben bu tarz hikayeleri çok severim, okumaktan çok zevk alırım. Ama bu kitap bana biraz az geldi. Daha önce bundan kat kat daha iyi tutunamayan hikayeleri okuduğum için, kendi edebiyatımızda da bu türün harika örnekleri olduğu için bu onların yanında yavandı, olmamıştı bence. Yazarın anlatımını da pek beğenmedim. On altı yaşında bir ergeni anlattığı için böyle bir dili tercih etmiş sanırım, ama ben sürekli kendini tekrar eden (kitaptaki 'bittim buna' cümlesi gibi) cümleleri sevmiyorum. Ayrıca Türkçe çevirisinde sağlam bir sansür uygulansa da kitabın orijinal hali bayağı bir küfür içeriyor anladığım kadarıyla. Dozunda kullanıldığı ve kullanıldığı yere yedirildiği, abes kaçmadığı sürece küfür okumayla ilgili bir sorunum yok, ama bunda onu pek alamadım ben. Hani şu ağzı bozuk olduğu için havalı olduğunu zanneden çocuklar vardır ya, yazar bilerek öyle bir hava vermeye çalışmış gibi geldi bana. Öyle hissettim. O nedenle çok sevdiğim bir kitap olmadı ve üç puan (o da iki buçuktan) verebildim. Dünya çapında bu denli sevilen ve okunan bir kitap olmasının nedenini de pek anlayamadım açıkçası. ABD'de ilk basıldığı yıllarda uygunsuz bir dili ve ahlak dışı olduğu söylenilerek uzun süre yasaklı kalmış, buna rağmen liselerde en çok okutulan kitap olmuş. Belki de yasaklanması kitaba duyulan merak ve ilginin artmasını sağlamıştır, bilemiyorum. Bunların dışında John Lennon ve John F. Kennedy'nin katillerinin üstünden bu kitap çıkmış, bu nedenle 'suikastçilerin başucu kitabı' deniliyormuş Çavdar Tarlasında Çocuklar'a. Biraz tüyler ürpertici olsa da gerçekten kitap hakkındaki ilginç ve kitabı merak edilir kılan ayrıntılar bunlar.
Genel olarak sevmesem de beğendiğim kısımlar elbette oldu. Holden ve Phoebe arasındaki diyaloglara, ikisinin enerjisine ve zekasına tabiri caizse 'bittim'. En severek okuduğum kısımlar bu kısımlardı. Kitapta geçen bazı cümleler de çok güzeldi, zaten kitabın giriş cümlesi 'en iyi ve en ikonik 100 giriş cümlesi' listesinde birinci sırada yer alırken son cümlesi de 'en iyi 101 kapanış cümlesi' listesinde on beşinci sırada yer almış. Giriş cümlesi o kadar olmasa da kapanış cümlesi gerçekten güzeldi. Kitabın çevirisini çok başarılı bulduğumu da eklemek gerek. Kitaptaki bence güzel olan cümleleri aşağıya yazarken, yazıyı da kitabı okumanız tavsiyesiyle bitiriyorum; ben çok sevemesem de bir modern klasik başyapıtı sayılan kitabı okumak ve kendi fikrini edinmek bir okuyucunun yapması gereken şeydir bence :)

Kitaptan Alıntılar

"Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum." (giriş cümlesi)

"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra." (bitiş cümlesi)

"Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?"

"Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız."

"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."




2 yorum:

  1. Vay canına, Teomanlı kısımla resmen kültürüme katkı sağladın. Pek çok hesapta görüp merak ettiğim bir kitaptı, sanırım şimdi daha fazla merak ediyorum. :) Ve bugün fazlasıyla Tüyap paylaşımı gördük, Nisanda biz de mutluluktan uçacağız. Muhtemelen yabancı yazarlar gelmeyecek ama olsun, umarım bol indirimli geçer. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teoman ve Gönülçelen ikilisi gerçekten ilgi çekici, ben de röportajı okuduğumda çok merak etmiştim. Kitabın şanı da kendinden önde gittiği için daha da merak etmekte çok haklısın :D sen de oku mutlaka, hatta sonra tartışabiliriz de ^_^ Ah o nisan bir gelsin, fuarda yatıp kalkıcam :D yazarlar olmasa da olur ^_^

      Sil

 
FREE BLOGGER TEMPLATE BY DESIGNER BLOGS